<<Geri
çocuklarıdır, ışık ise renklerin anası. Cisimler ışıktan can alır, görünür hale gelir; ışıksız
renkler yok olur, karanlık hakim olur. Renk yaşamdır. Hiç bir şey yağmurlu bir sabahta
gördüğümüz gökkuşağı kadar bizi duygulandırmaz. Yıldırım bizi korkutur. Sabahleyin erken
saatte gördüğümüz kuzey ışığı ruhumuza huzur ve dinginlik verir. Renklerin görsel, duygusal
dilini öğrenmek işin doruk noktasıdır. Renklere gösterdiğimiz tepkiler biraz da geçmişteki
deneyimlerimize bağlıdır. Dinler, gelenekler, inançlar, moda, reklam bizim renklere olan
tepkimizi şekillendirir. Renklerin bilincinde olsak da, olmasak da üzerimize olan etkilerini
görürüz. Bu etkileri pozitif ve negatif kutuplara ayırmak doğru olur mu? Tartışılmalı. Gelin
renkleri biraz tanıyalım. Nasıl mı? Biraz fizik, biraz fizyoloji, biraz psikoloji. Renkler
üzerinde düşünmek doğanın ölümsüz yasaları üzerinde kafa yormaktır. Renklerin
üzerimizdeki etkisini onları var eden maddelerin etkilerinden ayrı düşünebilirmiyiz?
Spektral renklerin dünyasına ilk defa 1876'da fizikçi Sir Isaak Newton girmiştir. Daha sonra
renkli algılamada üç rengin yeterli olacağını "Young" dile getirmiştir. "Maxwell" bu üç rengi
görünür ışık spektrumunun başı, ortası ve sonuna denk gelecek şekilde
"Kırmızı", "Yeşil" ve "Mavi"• • • olarak saptamıştır. Ancak üç reseptörün bulunması
1957'de fizyolojist "Rushton"a kısmet olmuştur. Rushton gözde "Erythrolabe" (Kırmızıya
duyarlı) "Chromolabe" (Yeşile duyarlı) ve "Cyanolabe" (Maviye duyarlı) adını verdiği üç
reseptör tespit etmiştir.Bu üç reseptör birlikte uyarıldığı zaman beyaz, hiç biri uyarılmadığı
zaman ise siyah algılanır. İki reseptörün birlikte uyarılmasından ikincil renkler algılanır.
%50 • Kırmızı + %50 • Yeşil = • Sarı
%50 • Yeşil + %50 • Mavi = • Cyan
%50 • Kırmızı + %50 • Mavi = • Magenta (Mor)
%33 • Mavi + %33 • Kırmızı + %33 • Yeşil = • Beyaz
Bu üç reseptörden filogenetik olarak belli bir dalga boyuna ilk özgünleşen mavidir. Kırmızı ve
yeşil maviden daha sonra ayrıldığı için bu renklerle ilgili renk körlüğüne daha sık rastlanır.
Algılanan bilgiler beyinde oksipital loba taşınır. Burada V1 adındaki alanda renk ve renkli
formlara duyarlı hücreler blob denen kümeler oluşturur.
Siyah/Beyaz formlara duyarlı hücreler ise interblob alanlarda toplanmaktadır. Renk bilgileri
daha sonra yine oksipital lobda olan V4 alanına taşınır. V4 renkli algıya ayrılmış özel alandır.
V4'de oluşan problemler akromatopsi (renkli algının bozulması) ile birlikte seyreder ve hasta
dünyayı grinin tonlarında algılar. Renk belleği ise genelde sözel ve duygusal renk bellekleri
olarak yapay bir şekilde sınıflanır.
İşin bundan sonraki kısmı sanatçıların ve psikologların alanına giren konulardır. "Newton"
daha sonra kendi geliştirdiği renk halkasını uç uca birleştirerek spektrumda eksik olan
Magenta rengini oluşturdu. Daha sonra bu halkayı 12'ye bölerek renklerin sistemli bir şekilde
değerlendirilmesinde belki de ilk adımı atmış oldu. Bauhaus sanat okulunda renk eğitimi
veren "Iten", öğretisini bu temele dayandırdı.
Boyaların karıştırılması sonucunda ortaya çıkan renkleri açıklayan "Çıkartma" veya
"Substraksiyon teorisine" göre Cyan, Magenta ve Sarı • • • renkleri ile tüm renklerin aslına
yakın reprodüksiyonu mümkün olmuştur. Bu üç renk günümüzün matbaası ve renkli
filmlerin temeli oldu. Çıkartma teorisine göre ortak olan renk yansıtılır, geri kalan renkler
emilir ve görülmez. Örneğin Mavi ve Yeşil reseptörleri uyaran Cyan ile Yeşil ve Mavi
reseptörleri uyaran Sarı boyaların karıştırılması sonucu her iki boyada ortak renk olan yeşil
görünür, geri kalan renkler diğer boya tarafından emilir. Mavi sarı tarafından kırmızı ise
cyan tarafından emilerek yok olur.
%50 • Cyan + %50 • Magenta = • Mavi
%50 • Cyan + %50 • Sarı = • Yeşil
%50 • Sarı + %50 • Magenta = • Kırmızı
%33 • Cyan + %33 • Magenta + %33 • Sarı = • Siyah
Gördüğümüz çoğu renk "absorpsiyon" yolu ile oluşmuştur. Burada bir madde, gelen ışıkta
bazı dalga boylarını absorbe ettikten sonra geriye sadece göründüğü renge ait dalga boylarını
yansıtır. Transparan maddeler yansıttığı renkte değil, içinden geçirdiği dalga boyları renginde
görünür. Bazı floresan boyalar aldıkları ışığı dalga boyunu değiştirerek farklı bir renkte ve
dalga boyunda yansıtırlar. Fosforesan boyalar ise aldıkları ışığı depolayıp uzun süre
saçabilirler. Bazen ışığın kendisi renklidir. Işığın kaynağı Kırmızı alev gibi sıcak veya
neon/ateş böceği kimyasal ışığı gibi soğuk olabilir. Sabun köpüğünde ve su yüzeyindeki ince
filmlerde bibirine çok yakın iki yansıtıcı yüzey vardır. Oluşan renkler, iki ayrı yüzeyden
yansıyan ışık dalgaları arasında oluşan interferans sonucu oluşur. Bazı kelebek ve
böceklerdeki doygun mavi ve yeşiller, CD ve plaklardaki renkler, difraksiyon (saçılma)
yoluyla oluşur. En değerli yeşil renk ($) bu yolla oluşur. Gök yüzünün mavisi ise, toz ve su
parçacıkları tarafından saçılan kısa dalga boylarından oluşur. Görme işi nefes alma gibi
kendiliğinden gelişen bir eylem değildir. Çeşitli insanlar renk uyumundan bahsederken farklı
şeylerden bahsettikleri çok kolay anlaşılabilir. Görünen şeyler renk, form, doku, gölge,
hareket ve anlam açısından değerlendirilirler. Gördüklerimizi kıyaslama yoluyla
değerlendirdiğimizi söylersek çok yanlış olmaz. Renk algılamasında insanların kıyaslama için
kullandığı yedi kriter olduğunu öğrenmek, sınırsız renk dünyasında bizi kıyıya ulaştırır.
Renk Bilgisi
Yaşadığımız dünyayı renksiz düşünebilirmisiniz? Renk yaşamdır. Renkler aydınlığınçocuklarıdır, ışık ise renklerin anası. Cisimler ışıktan can alır, görünür hale gelir; ışıksız
renkler yok olur, karanlık hakim olur. Renk yaşamdır. Hiç bir şey yağmurlu bir sabahta
gördüğümüz gökkuşağı kadar bizi duygulandırmaz. Yıldırım bizi korkutur. Sabahleyin erken
saatte gördüğümüz kuzey ışığı ruhumuza huzur ve dinginlik verir. Renklerin görsel, duygusal
dilini öğrenmek işin doruk noktasıdır. Renklere gösterdiğimiz tepkiler biraz da geçmişteki
deneyimlerimize bağlıdır. Dinler, gelenekler, inançlar, moda, reklam bizim renklere olan
tepkimizi şekillendirir. Renklerin bilincinde olsak da, olmasak da üzerimize olan etkilerini
görürüz. Bu etkileri pozitif ve negatif kutuplara ayırmak doğru olur mu? Tartışılmalı. Gelin
renkleri biraz tanıyalım. Nasıl mı? Biraz fizik, biraz fizyoloji, biraz psikoloji. Renkler
üzerinde düşünmek doğanın ölümsüz yasaları üzerinde kafa yormaktır. Renklerin
üzerimizdeki etkisini onları var eden maddelerin etkilerinden ayrı düşünebilirmiyiz?
Spektral renklerin dünyasına ilk defa 1876'da fizikçi Sir Isaak Newton girmiştir. Daha sonra
renkli algılamada üç rengin yeterli olacağını "Young" dile getirmiştir. "Maxwell" bu üç rengi
görünür ışık spektrumunun başı, ortası ve sonuna denk gelecek şekilde
"Kırmızı", "Yeşil" ve "Mavi"• • • olarak saptamıştır. Ancak üç reseptörün bulunması
1957'de fizyolojist "Rushton"a kısmet olmuştur. Rushton gözde "Erythrolabe" (Kırmızıya
duyarlı) "Chromolabe" (Yeşile duyarlı) ve "Cyanolabe" (Maviye duyarlı) adını verdiği üç
reseptör tespit etmiştir.Bu üç reseptör birlikte uyarıldığı zaman beyaz, hiç biri uyarılmadığı
zaman ise siyah algılanır. İki reseptörün birlikte uyarılmasından ikincil renkler algılanır.
%50 • Kırmızı + %50 • Yeşil = • Sarı
%50 • Yeşil + %50 • Mavi = • Cyan
%50 • Kırmızı + %50 • Mavi = • Magenta (Mor)
%33 • Mavi + %33 • Kırmızı + %33 • Yeşil = • Beyaz
Bu üç reseptörden filogenetik olarak belli bir dalga boyuna ilk özgünleşen mavidir. Kırmızı ve
yeşil maviden daha sonra ayrıldığı için bu renklerle ilgili renk körlüğüne daha sık rastlanır.
Algılanan bilgiler beyinde oksipital loba taşınır. Burada V1 adındaki alanda renk ve renkli
formlara duyarlı hücreler blob denen kümeler oluşturur.
Siyah/Beyaz formlara duyarlı hücreler ise interblob alanlarda toplanmaktadır. Renk bilgileri
daha sonra yine oksipital lobda olan V4 alanına taşınır. V4 renkli algıya ayrılmış özel alandır.
V4'de oluşan problemler akromatopsi (renkli algının bozulması) ile birlikte seyreder ve hasta
dünyayı grinin tonlarında algılar. Renk belleği ise genelde sözel ve duygusal renk bellekleri
olarak yapay bir şekilde sınıflanır.
İşin bundan sonraki kısmı sanatçıların ve psikologların alanına giren konulardır. "Newton"
daha sonra kendi geliştirdiği renk halkasını uç uca birleştirerek spektrumda eksik olan
Magenta rengini oluşturdu. Daha sonra bu halkayı 12'ye bölerek renklerin sistemli bir şekilde
değerlendirilmesinde belki de ilk adımı atmış oldu. Bauhaus sanat okulunda renk eğitimi
veren "Iten", öğretisini bu temele dayandırdı.
Boyaların karıştırılması sonucunda ortaya çıkan renkleri açıklayan "Çıkartma" veya
"Substraksiyon teorisine" göre Cyan, Magenta ve Sarı • • • renkleri ile tüm renklerin aslına
yakın reprodüksiyonu mümkün olmuştur. Bu üç renk günümüzün matbaası ve renkli
filmlerin temeli oldu. Çıkartma teorisine göre ortak olan renk yansıtılır, geri kalan renkler
emilir ve görülmez. Örneğin Mavi ve Yeşil reseptörleri uyaran Cyan ile Yeşil ve Mavi
reseptörleri uyaran Sarı boyaların karıştırılması sonucu her iki boyada ortak renk olan yeşil
görünür, geri kalan renkler diğer boya tarafından emilir. Mavi sarı tarafından kırmızı ise
cyan tarafından emilerek yok olur.
%50 • Cyan + %50 • Magenta = • Mavi
%50 • Cyan + %50 • Sarı = • Yeşil
%50 • Sarı + %50 • Magenta = • Kırmızı
%33 • Cyan + %33 • Magenta + %33 • Sarı = • Siyah
Gördüğümüz çoğu renk "absorpsiyon" yolu ile oluşmuştur. Burada bir madde, gelen ışıkta
bazı dalga boylarını absorbe ettikten sonra geriye sadece göründüğü renge ait dalga boylarını
yansıtır. Transparan maddeler yansıttığı renkte değil, içinden geçirdiği dalga boyları renginde
görünür. Bazı floresan boyalar aldıkları ışığı dalga boyunu değiştirerek farklı bir renkte ve
dalga boyunda yansıtırlar. Fosforesan boyalar ise aldıkları ışığı depolayıp uzun süre
saçabilirler. Bazen ışığın kendisi renklidir. Işığın kaynağı Kırmızı alev gibi sıcak veya
neon/ateş böceği kimyasal ışığı gibi soğuk olabilir. Sabun köpüğünde ve su yüzeyindeki ince
filmlerde bibirine çok yakın iki yansıtıcı yüzey vardır. Oluşan renkler, iki ayrı yüzeyden
yansıyan ışık dalgaları arasında oluşan interferans sonucu oluşur. Bazı kelebek ve
böceklerdeki doygun mavi ve yeşiller, CD ve plaklardaki renkler, difraksiyon (saçılma)
yoluyla oluşur. En değerli yeşil renk ($) bu yolla oluşur. Gök yüzünün mavisi ise, toz ve su
parçacıkları tarafından saçılan kısa dalga boylarından oluşur. Görme işi nefes alma gibi
kendiliğinden gelişen bir eylem değildir. Çeşitli insanlar renk uyumundan bahsederken farklı
şeylerden bahsettikleri çok kolay anlaşılabilir. Görünen şeyler renk, form, doku, gölge,
hareket ve anlam açısından değerlendirilirler. Gördüklerimizi kıyaslama yoluyla
değerlendirdiğimizi söylersek çok yanlış olmaz. Renk algılamasında insanların kıyaslama için
kullandığı yedi kriter olduğunu öğrenmek, sınırsız renk dünyasında bizi kıyıya ulaştırır.